top of page

Sözcük Evi / Petrol Kafe

  • canancakir-defonza
  • 9 Ara 2016
  • 3 dakikada okunur


Buradan gün ışığını ay ışığını, dünyaya ait doğal herhangi bir ışığı göremezsiniz. Sadece kahve kadar koyu, petrol kadar parlak, yağlı ve ayna ışıltısında bir karanlıkta birkaç masada tek tük küçük mumlar vardır. Kahveniz gelir ve kendinizi fosiller kadar eski ve yalnız hissedeceğinizin garantisini de kahvenizle birlikte masanıza bırakır garsonumuz. Kek? Çok nadiren kek isteyen misafirlerimiz olur. E onlara da tadı hiç de öyle eşsiz, nefaset falan olmayan bir dilim muhtemelen birkaç günlük kekimizi mikrodalga fırında ısıtarak ikram ederiz. İçerde yalnız Serge Gainsborg çalar. Müzik kutusuna para atmayınız. Bu karanlıkta yalnızca nostaljik bir objedir o. Tıpkı içindekilerin neredeyse hiç birini bulundurmayan menü, neredeyse hiç kullanılmayan tabaklar ve çatallar gibi… Sadece nostaljiklerdir.


Fonda Serge Gainsborg “la noyée” çalarken çağımız kadar karanlık bu kafenin tuhaf sahibi ile olan sohbetimizi geride bırakıp karanlıkta el yordamı ile bir masa bulup oturuyoruz. Dikiş iğnesi bu karanlıkta bir süre sonra ışığı sanki daha önce hiç görmemiş gibi olduğunu söylüyor insanın…Bir tuhaf körlük, bir tuhaf yitimi ışığın… kahvelerimiz geliyor büyük fincanlarda ve ben tabakta öyle yapayalnız sanki kerhen oraya iliştirilmiş keke kuşku ile bakıyorum artık.


Neler dilersin diye soruyor? Sesine hızla yerleşen tuhaf meraklı, uçucu bir neşe, sanki tanımamız gerekiyormuş birbirimizi, sanki böyle soruların cevabı ile tanıyacağız birbirimizi gibi…yola yalnız devam etmeyi örneğin desem çok kalbi kırılacak…benim gergedan derim biraz daha kalınlaşırken onun kırılan kalbinin sesi ismine ilham olan incecik bedeninin dışından duyulacak sanıyorum…aslında evet sanıyorum. Bunu da nereden çıkartıyorum? Bu ; kendimi onun nezdinde hayli iyi bir mertebede konumlandırıp onu küçülten, varlığını değersiz ve önemsiz ilan eden ben bunu nereden çıkartıyorum? Kalbi falan kırılmayacak…çünkü o sadece bir yol arkadaşı…arkadaş lafı bile fazla…eminim hiçbir şey hissetmeyecektir… hı? Diye yineliyor sorusunu…karanlıkta yüzünü hiç seçemiyorum, buna rağmen gözlerini görmeye çalışıp gözlerinin ta içine baktığımdan emin oluncaya kadar yüzünü gözlerimle araştırıp “yola yalnız devam etmeyi örneğin” diyorum…karanlıkta soru sorarkenki neşesinden hiçbir şey kaybetmemiş bir şekilde yanıtlıyor beni…ben ne zaman ışıklı bir ağacın altında durup bir mum falan yaksam, bir şeyler dilemem gerekse “hep oraya yeniden gelmeyi diliyorum” aklıma neredeyse başka hiçbir şey gelmiyor…yani dilek dileyebilecek kadar iyi hissettiğim ve sanıyorum çok mutlu olduğum o an hep olsun istiyorum…bu da benim hareket evrenimin sınırlarını çiziyor işte çoklukla diyor…karanlıkta hareket eden bir sandalyenin kıpırtısı, sandalyeden kalkan birinin omzumda bıraktığı rüzgar…yine bu zifiri karanlıkta ben kahve içmek için neredeyse ağzımı bulamazken tek ve kendinden emin bir hareketle sağ omzumdan eğilerek fısıldıyor. “kahve için teşekkürler….”. Gidiyor. “Beni yanlış anladın” demek çok aptalca olacak…beni gerçekten çok iyi anlamışken…karanlıkta bir elim diğerinin derisine dokunuyor…şimdi sanki biraz daha zırh gibi… Aslında kabalık etmek istememiştim. Tüm bunlar konsantrasyonla ilgili bir sorun bence…yani burada bir çıkış bile aramayacak kadar umarsız bir gezintinin orta yerinde örneğin; kendimi henüz tanıştığım biriyle neşe içinde sohbet edecek kadar iyi hissetmiyorum…ancak bu mutsuz olduğum ve yardıma ihtiyaç duyduğum anlamına da gelmez…hiç tanımadığınız insanlar evreni ile olan ilişkilerinizin yakınlığı ile sosyal sağlığınızın sınanması fikrini şiddet içerikli ve vahşi bulduğumu söylemeliyim… Çünkü ben ancak; yanında sustuğum zaman bir sıkıntı hissetmediğim, sessizliği görece anlamsız ve suni bir ses ve davranışla bölmediğim insanların yanında gemisini kıyıya yanaştırmış, ekose örtülü küçük masasında güvertede şarabını içip piposunu tüttüren bir kaptan gibi hissediyorum kendimi… Yalanlayacak değilim tüm bu koridorlar boyunca cebimde taşlarla yürüdüğümü… taşlar; hayli ağır sayılabilir… Yürümekten yorulduğumda bile onlardan kurtulmak bir an olsun aklımdan geçmedi. Buraya cebimde taşlarla geldim… ve şimdi öyle sanıyorum ki bu kadar anlamsız, yer yer aptalca ve saçma fikirle taşlara gerek duymaksızın suyun derinliklerine gömülecek bir koca kafalıyım…

 
 
 

Comments


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

© 2023 by de fonza. Proudly created with Wix.com

bottom of page